Tweet |
Hayatın özü belirsizliktir. Belirsizliği istemiyor ve onu bilinen bir hale getirmek istiyoruz. Fakat belirsizliği yok etmeye çalıştığımız her an kaygılanırız. Gelecekle ilgili ya felaket senaryoları kuruyor ya da olumsuz olarak etiketlediğimiz duygular yaşayacağımızı düşünüyoruz. Problemler hayatımızda hep olacaktır. Problemlerle ne yapacağımızı bilmediğimiz için sürekli kontrol etmeye çalışıyoruz, bu çabanın bizi çok yorduğunu görmüyoruz bazen.
Anlam ve amaç kaybı yaşamak insanları paniğe sokar oldu. Hasar almak, üzülmek, problem yaşamak istemiyoruz oysa değişim için bunların hepsini yaşıyor olmamız gerekir. Birden fazla gerçeklikle karşı karşıya kalmak yaşadığımızı gösterir bize. Güçsüzlüğümüzü, ölümlülüğümüzü ve yetersizliğimizi kabul etmemiz gerekir. Olanı olduğu haliyle kabul etmek her zaman kolay değildir. Örneğin, ilişkilerde taraflardan biri diğerini sürekli olarak kontrol etmeye çalıştığını düşünelim. Bu kişi neyi kurguluyor olabilir? Aldatılmayı engellemek olabilir, uygun bir aday haline getirip çevreden takdir kazanmak isteyebilir, kendisini her zaman sevmesini veya terketmemesini isteyebilir. Aslında kişinin en çok korktuğu şeyi kaybetmemek için bir savaşa girer. Kişi güvensiz bir ailede büyümüşse aldatılmaktan korkabilir, sürekli yetersiz hissettirilmişse en uygun eş adayını getirerek takdirleri toplamak isteyebilir, ebeveynleri tarafından hiç sevgi görmemişse bir başkası tarafından sevilmek ve sevilebileceğine inanmak isteyebilir. Hep istediği gibi davranırsa karşı tarafın artık onun kuklası olduğunu ve bu ilişkiden heyecan duymayacağını unutur. Korkuları sevgilerinin önüne geçer. Neyi kaybetmekten korkuyorsak onunla sınanacağımızı bilmeden çabalarlar.
Bir başkası ile ilgili beklentimizin olması fişimizin bir başka prize bağlı olması ve oradan şarj olmamız anlamına gelir. Prizin gitmesi şarjımızın biteceği anlamına gelir. Bir ömür bu kaygıyla yaşamak yerine fişimizi kendi prizimize takmanın yollarını bulmalıyız yani kendimize güvenmeli, sevmeli ve şefkat göstermeliyiz. Kontrol etme dürtümüzün altındaki nedenleri araştırmalıyız. Neyi engellemeye çalışıyorum, ne olsun istiyorum, kontrol ederken kendimi ve karşımdakini ne kadar yoruyorum sorularını kendimize soruyor olmamız gerekir. Derin bir yara izimiz varsa bunun bizim için bir kapı olduğunu unutmamız gerekir. Kimsenin kimseyi değiştiremeyeceğini ancak niyet etmiş insanlarla yola çıkılacağını kendimize hatırlatmamız gerekir. Bir balığın uçmasını, bir kaplumbağanın maraton koşucusu olmadığını görmemiz gerekir. Kontrol etmeden tahammülsüzlüğümüze tahammül ederek yaşamamız gerekir.
Psikolojik Danışman Ekrem Çağrı Öztürk,'' Bir saniye sonrasını bile bilmediğimiz bir dünyada herhangi bir şeyi kontrol etmek akıntıya karşı kürek çekmeye benzer. Değişim değiştirmeyi bıraktığımızda gerçekleşir. İki kişi dünyayı tümüyle aynı göremez. Herkes kendi geçmişi ve bakış açısıyla yaklaşır etrafına. Bu nedenle kontrol etmek yerine birbirimize merakla yaklaşmalı ve partnerimizin iç dünyasında keşfe çıkmalıyız.''dedi.