Eskiden biri bir şey anlatınca “Vay be ne çok biliyorsun!” derdik. Şimdi aynı bilgiyi ChatGPT söylüyor, biz de “Bu kesin Google’dan bakmıştır” diye kıskanıyoruz. E haklıyız, o kadar da biliyor ki insanın kendini cahil hissediyor.
Düşünsene, çocuk ödevini yapamıyor, annesi “Git ChatGPT’ye sor!” diyor. Genç kız diyet listesi yapacak, ChatGPT yazıyor. Adam vergisini ödemeyi unutmuş, hemen ona soruyor. Yani herkesin evine bir ChatGPT girmiş de, biz bi fark etmemişiz. Hani akşam çayı bile onunla içilecek neredeyse.
Ama bu yeni komşunun bazı huyları var…
Mesela her şeye cevabı var ama hiçbir sorumluluğu yok. “Yanlış bilgi verdim, ama bana dava açamazsın” diyor gibi bir hali var.
Bir de hiç duygusu yok yahu! Yazıyorsun, “Bugün çok mutsuzum” diyorsun, o da sana motivasyon cümleleri sıralıyor. Oysa bir “Canın mı sıkkın be gülüm, anlat hele” dese içimiz ısınacak.
Gençler için ayrı dert, çocuklar için ayrı. ChatGPT varken araştırma yapmak yok, okuma yok, merak zaten rafa kalkmış. Öğretmen “Bu ödevi sen mi yaptın?” diye sormuyor artık, “Bu ödevi ChatGPT mi yaptı?” diye soruyor. Teknolojiye alıştık ama samimiyet kayıyor arada bir yerlere.
Büyükler desen, torunla ortak bir şey yapmanın peşinde: “Bak dede, buna istediğini soruyorsun.” Dede de önce çekiniyor ama sonra alışıyor: “Dünya ne zaman bitecek, bir de çorba tarifi ver bakalım” gibi sorularla sohbeti başlatıyor.
Ama işin özü şu: ChatGPT bir dost değil. Bir yardımcı. Hani mahalleye yeni taşınan, çok şey bilen ama yüzü az gülen komşu gibi. Evi temiz tutar, fikri boldur ama samimiyet biraz eksiktir.
O yüzden ne tam kaptır kendini, ne de tamamen dışla. Kullan ama insanlığını unutma. Çünkü en iyi cevap bazen karşındaki insanın gözlerinde saklıdır, bir ekranın satırlarında değil.
Hadi bakalım… Sorulacak soru çok, ama önce bir kahve içelim.
Sevgiyle ve gülümsemeyle...